Okullarda, iş yerlerinde vb.. gibi çalışma alanlarında kullanılan su sebillerinden, depolama için kurulmuş su tanklarından, su kuyularından, kısaca su depolama, taşıma ve aktarma araçlarında belirlenen noktalardan,
Tıbbi Tahlil Labaratuvarı Ne İş Yapar?
Herkes sağlıklı, mutlu bir yaşam sürmek istiyor ama bu yaşamımızın her döneminde mümkün olamayabilir. Kimilerimiz basit, küçük sorunlar yaşar iken kimilerimiz için ise sorunlar daha büyük, daha kompleks olabiliyor.
Ama ne olursa olsun baş ağrısı bile olsa hafife almamalı ve mutlaka bir sağlık kurumuna gidilmelidir. Herhangi bir doktora, özel hastaneye, polikliniğe ya da devlet hastanesine gidildiğinde yapılan ilk muayenede tam olarak hastalık belirlenemediği için bir takım tahliller isteniyor ki işte bu noktada da tıbbi tahlil laboratuvarı devreye giriyor.
Temel Bilgiler
Tıbbi tahlil laboratuvarı bazen hastanelerin kendi bünyesinde bazen ise dışarıdan özel olarak hizmet veren adresler olabiliyor.
Kimi tetkikler hastane içinde olan tıbbi tahlil laboratuarı bünyesinde yapılamadığı zaman kurumlar özel olarak çalışan bu merkezlere hasta gönderebiliyor.
Genelde bu tür merkezlerde yapılan temel tahliller şunlardır ;
Mikrobiyoloji, Kültür, Antibiyogram
Sifilis Seroloji
Virüs İmmünolojisi
Elektrolitler
İlaç Düzeyi
Oto Antikorlar
Alerji
Komplemanlar
Vitaminler
Immunoglobulinler
Hücresel Testler
24 Saatlik İdrar
İdrar
Pıhtılaşma
Tümör Markerleri
Hormonlar
Diyabet ve Pankreas
Dışkı Analizleri
Hematoloji
Kalp
Alerji
Romatizma
Lipit Metabolizması
Böbrek Metabolizması ve Prostat
Karaciğer ve Safra
Bu alanda çalışan bu sağlık merkezleri üstte yer alan tahlillerin bazen tamamını bazen de bir kısmını yapabiliyor. Bunun nedeni ise tamamen merkezin açılma kriterlerine bağlı olarak değişiyor. Zira bu konuda Sağlık Bakanlığının bir yönetmeliği mevcut ve kurumlar bu yönetmeliğe harfiyen uyarak bu iş yerlerini açmak ve işletmek durumundalar. Tıbbi mikrobiyoloji laboratuvarlarında tıbbi mikrobiyoloji uzmanları ve/veya enfeksiyon hastalıkları ve klinik mikrobiyoloji uzmanları, tıbbi biyokimya laboratuvarlarında tıbbi biyokimya uzmanları ve tıbbi patoloji laboratuvarlarında tıbbi patoloji uzmanları çalışmaya yetkilidir.
Tıbbi tahlil laboratuvarları dönem dönem ise Sağlık Bakanlığı tarafından yıllık rutin denetimlerden geçiyorlar.
Fiyatlar ise tahlilin sayısına, yapılacak tahlilin ne olduğuna ve uygulanacak yönteme göre değiştiğinden her laboratuvarda net bir rakam asla ortaya çıkmıyor.
Seçilen merkez ki eğer kişi kendi seçiyor ise hijyen ve ürün güvenliğinden emin olunan yerler olması gerektiği asla unutulmamalı.
Labaratuvar Testleri ve Kaliteli Kontrol
Doktora gittiğinizde tanıya ulaşmada muayenenin yeterli görülmediği durumlarda tetkik, röntgen, MR veya patolojik inceleme gibi daha belirleyici işlemler istenebilir. Çünkü doktor hastaya doğru tanı koymak zorundadır.
YENİ KORONA VİRUS
Yeni Koronavirus nasıl ortaya çıktı?
Yeni Koronavirus ilk defa 29 Aralık 2019’da Çin’in Wuhan şehrindeki deniz ürünleri ve canlı hayvan satan bir markette çalışan 4 kişide ve aynı günlerde bu marketi ziyaret eden çok sayıda kişide akciğer infeksiyonu (pnömoni) bulgularının tespit edildiğinin açıklanmasıyla gündeme gelmiştir. Hastalardan alınan örneklerin incelenmesi sonucunda 7 Ocak’ta, hastalığa neden olan virusun SARS (2002) ve MERS (2012) gibi Koronavirus ailesinden olduğu anlaşılmış ve virusa Yeni Koronavirus 2019 (2019-nCoV) adı verilmiştir. 2019-nCoV genomunun SARS Koronavirusuyla %70 benzerlik gösterdiği bildirilmiştir. Yeni Koronavirus resmi olarak SARS-CoV-2 olarak adlandırılmış, yol açtığı hastalığın adı COVID-19 olarak belirlenmiştir.
Koronaviruslar insanlar arasında hastalık yapabilen, bazı hayvan türlerinde (kedi, deve, yarasa) tespit edilebilen geniş bir virus ailesidir. Hayvanlar arasında dolaşan Koronaviruslar zaman içinde değişim göstererek insana bulaşma yeteneği kazanabilirler ve böylelikle insan olguları görülmeye başlar. Ancak bu virusların insanlar açısından tehdit oluşturması, insandan insana bulaşma yeteneği kazanmalarından sonra söz konusu olur. SARS-CoV-2, Wuhan şehrinde canlı hayvan marketini ziyaret edenlerde ortaya çıkmış, insandan insana bulaşma yeteneği de kazanmış olan bir virustur.
Hastalığın belirtileri nelerdir?
Hastalık, 2-14 gün süren bir kuluçka süresinden sonra birden başlayan yüksek ateş (39 derece), öksürük ve nefes darlığı ile karakterlidir. Bazı hastalarda boğaz ağrısı ve burun akıntısının da olduğu görülmüştür. Hastalık genellikle orta-ağır bir klinik seyir göstermektedir. Ağır hastalanan ve ölen kişilerin büyük kısmı ileri yaştaki (>65y), altta yatan hastalıkları (akciğer hastalıkları, organ yetmezlikleri, kanser, diyabet, bağışıklık baskılayan hastalıklar) olan kişilerden oluşmaktadır. Genç sağlıklı erişkinlerde hastalık nispeten hafif seyretmektedir.
Hastalık nasıl bulaşır?
Yeni Koronavirusun, diğer Koronaviruslar gibi solunum salgıları ile bulaştığı düşünülmektedir. Hasta kişilerden öksürük, hapşırık, gülme, konuşma sırasında çevreye saçılan virus içeren solunum salgısı damlacıkları, sağlam kişilerin mukozalarına temas ederek bu kişilerin hastalanmasına neden olur. Hastalığın bu şekilde insandan insana bulaşması için yakın temas (1 metreden yakın) gereklidir. Sağlık çalışanının hastalarla temas sonucunda hastalandığı, hayvan marketini hiç ziyaret etmeyen kişilerde de hastalık geliştiği gösterilmiştir. Bu bulgular SARS-CoV-2 nin insandan insana bulaşabildiğinin göstergesidir. Ancak halen bulaştırıcılığın ne ölçüde olduğu bilinmemektedir. Salgının nasıl seyredeceğini belirleyen en önemli faktör virusun insandan insana ne kadar kolay bulaşabildiği ve gerekli önlemlerin ne kadar başarıyla alınacağıdır.
Bugünkü bilgiler ışığında SARS-CoV-2’nin gıdalarla (et, süt, yumurta vb) bulaşmadığı söylenebilir.
Hastalıktan nasıl korunulabilir?
Hastalıktan korunmak için bir aşı söz konusu değildir. Bu nedenle korunmada şimdilik en etkili yöntem virusla (hasta kişilerle) temas etmekten kaçınmaktır. Ancak solunum yolu enfeksiyonu yapan çok sayıda virusun (grip, nezle virusları vb.) insanlar arasında dolaşmakta olduğu kış aylarında sadece SARS-CoV-2’tan değil, diğer tüm solunum viruslarından korunmak için el temizliğine dikkat edilmesi, temiz olmayan ellerin göz, ağız ve buruna götürülmemesi çok önemlidir.
Acil ünitelerde ve hastanelerde infeksiyon kontrolü nasıl sağlanmalıdır?
Mikroorganizmanın bulaşma dinamikleri henüz tam tanımlanmamış olmakla birlikte, salgın bölgesinden gelen ve uygun klinik tablosu olan hastalarda şu infeksiyon kontrol önlemleri alınmalıdır: Hastanın en kısa süre içinde ayrı bir odaya (varsa hava yolu izolasyonu için uygun olan negatif basınçlı oda tercih edilmeli) alınarak cerrahi maske takması sağlanmalı, odanın kapısı kapalı tutulmalıdır. Hastaya bakım verecek sağlık çalışanları temas ve hava yolu izolasyon önlemlerine uymalı ve yüz-göz koruyucu kullanmalıdır. En kısa sürede yerel sağlık otoritelerine bildirim yapılmalıdır.
Hastalığın tedavisi var mıdır?
Bugün için Korona viruslara etkili olduğu kesin olarak gösterilmiş ilaç yoktur. Bu nedenle hastalara şikayetlerini azaltacak ve varsa bozulan organ fonksiyonlarını destekleyecek tedaviler verilmektedir.
Evden – İşyerinden Kan Alım Hizmeti
Tıbbi tahlil laboratuarında yapılması istenen tüm tahliller için çoğu tıbbi tahlil laboratuarları evde kan alım hizmeti vermektedir. Tıbbi tahlil laboratuvarına gitmesine gerek kalmadan kan alım hizmetinin kişinin bulunduğu yerde gerçekleştirilmesi, alınan kanların uygun bir şekilde laboratuvara götürülerek çalışılması ve çıkan test sonuçlarının hasta ile paylaşımı evde kan alım hizmeti ile yerine getirilebilmektedir.
Kişinin gerekçesi (yaşlılık, sağlık sorunu, fiziki engel, halsizlik, üşenme, hava koşullarının kötü olması, ailevi durumlar, yoğun trafiğe girmek istememe gibi..) ne olursa olsun, artık hemen hemen tüm tıbbi tahlil laboratuarları evde kalma hizmetini vermektedir.
Evde kan alma hizmetini veren laboratuarlar ideal prosedürlere göre bu hizmeti vermek zorundadır. Yani eğitimli, uzman bir personelin kanı doğru bir şekilde alması (ev hastalarının yaşlı ya da gördükleri tedavi sonucu damar yolunun ince ya da yıpranmış olması uzmanlık gerektirmekte), numuneleri uygun koşullarda ve zamanda tıbbi tahlil laboratuvarına ulaştırması ve sonuçları hastaya iletmesi çok önemlidir.
Evde kan hizmetinden kimler yararlanmak ister ?
Evde kan hizmeti kapsamında kişiler hastane ya da laboratuvara gitmeye gerek kalmadan kan alım işlemlerini ev konforunda gerçekleştirir. Evde kan alma hizmeti, laboratuvar gerektiren her türlü tahlil için gerçekleştirilebilmektedir. Evde kan alma genellikle yatalak, taşıması zor, bir özrü olan ya da hareket kısıtlılığı yaşayan hastalar için kullanılmaktadır. Bununla beraber kronik rahatsızlığı olanlar ve yaşlılar da evde kan tahlili hizmetinden yararlanmak istemektedirler. Bu gibi sorunları yaşamak istemeyen herkes evde kan alma hizmetinden yararlanabilmektedir.
Evde kan hizmeti nasıl verilir ?
Evde işte kan alımını gerçekleştirecek uzman kişi daha önceden belirlenen gün ve saatte tek kullanımlık malzemelerini de (kanın alınacağı tüp, enjektör, alkol, turnike, yara bandı, pamuk vb..) yanında getirerek kan numunesini alır. Hijyen kurallarına dikkat ederek uygun bir şekilde laboratuara ulaştırılmasını sağlar. Sonuçların ne zaman çıkacağı bilgisi verilir. Sonuçlar çıktığında da laboratuarın web sayfasından test sonuçlarına erişilebileceği gibi, e-posta, WhatsApp veya faks yoluyla kişiye ve/veya doktoruna gizlilik ilkeleri çerçevesinde ulaştırılır.
Evden kan alım hizmeti yapılacak tahlilin türüne göre değişim gösterebilmektedir. Bu nedenle laboratuardan fiyat bilgisi almakta fayda vardır.
HEMOGRAM (TAM KAN SAYIMI ) SONUÇLARININ ANLAMI
Hemogram (Tam Kan Sayımı), doktorlar tarafından laboratuvardan en sık istenen temel tarama testlerinden biridir. Genel sağlık durumunun saptanması, immun sistemin (bağışıklık durumunun) ortaya konması, ve anemi gibi çeşitli bozuklukların taraması ve izlenmesi için yapılan bir testtir. Test için yapılması gereken bir hazırlık yoktur.
LÖKOSİTLER (WBC)
Aynı zamanda beyaz kan hücreleri olarak da adlandırılırlar.
Vücudun savunma ve bağışıklık hücrelerinin yani lökositlerin toplamını gösterir. Enfeksiyon hastalığı veya lupus gibi kronik iltihabi hastalıklarda ve lösemi de yükselir. Çok düşükse lökosit yapımını bozan ciddi bir hastalık vardır. Örneğin bazı kanserlerde, kemik iliği hastalarında, AIDS’te lökosit miktarı düşüktür.
NÖTROFİL % ve #
Büyük beyaz kan hücreleridir. Sayıları bakteriyel enfeksiyonlarda artar.
LENFOSİT % ve #
Küçük beyaz kan hücreleridir. Sayıları viral enfeksiyonlarda ve bazı kronik hastalıklarda artar, AIDS’te düşer.
MID % ve #
Orta büyüklükte beyaz kan hücreleridir. Monositler, eozinofil ve bazofil hücreleri bu gruba girerler. MID sayısının yüksek olması, bir organ ya da bölgede bir enfeksiyonun başladığını ve savunma mekanizmasının çalışmaya başladığını gösterir. Fagositik (yabancı maddeyi hücrenin içine alıp, parçaladıktan sonra hücre dışına atmak) özellikleri vardır.
ERİTROSİT (RBC)
Aynı zamanda kırmızı kan hücreleri olarak da adlandırılır.
Eritrositlerin ana görevi oksijenin hücrelere taşınmasıdır.
RBC sayısında azalma olursa kansızlık (anemi), artış olursa polisitemi, KOAH, böbrek
hastalığı tanısı konabilir.
Eritrosit Normal Aralığı :
Erkeklerde 4.7 – 6.1 milyon hücre/ µL
Kadınlarda 4.2 – 5.4 milyon hücre/uL
HEMOGLOBİN
Eritrositlerin içinde bulunan, akciğerlerden dokulara oksijen, dokulardan da akciğerlere karbondioksit taşıyan bir proteindir.
Anemilerde Hemoglobin düşer.
Hgb Normal Aralığı :
Erkeklerde 14-18 g/dL
Kadınlarda 12-16 g/dL
HEMATOKRİT
Tam kan örneğindeki eritrositlerin yüzdesidir.
Anemi, lösemi, kan kaybı gibi durumlarda azalırken vücudun su kaybettiği durumlarda (örneğin ishal) veya polisitemi’de artar.
Hematokrit Normal Aralığı :
Erkeklerde %42 – %52
Kadınlarda %37 – %47
MCV (Ortalama Eritrosit Hacmi)
Oksijen taşıyan hücrelerin ortalama büyüklüğüdür.
MCV düşükse eritrositler daha küçüktür, yüksekse daha büyümüştür. Örneğin demir eksikliği anemisinde eritrositler küçülür dolayısıyla MCV değeri düşük çıkar. B12 vitamini eksikliği anemisinde ise eritrositler büyümüştür, MCV yüksek çıkar.
MCV Normal Aralığı :
Erkeklerde 87 ± 7 fL
Kadınlarda 90 ± 9 fL
MCH (Ortalama Hücre Hemoglobin Miktarı)
Eritrositlerdeki hemoglobin ortalama miktarını gösterir. Büyük eritrositler yüksek MCH gösterirken, küçük eritrositlerde MCH değeri daha düşüktür.
MCH Normal Aralığı :
Erkeklerde ve Kadınlarda 27 – 31 pg
MCHC (Ortalama Hücre Hemoglobin Konsantrasyonu)
Bir eritrosit içindeki ortalama hemoglobinin hesaplamasıdır. Azalan MCHC (hipokromi), demir eksikliği anemisi ve talasemi gibi eritrositlerin içindeki hemoglobin miktarının azaldığı durumlarda görülür. Artan MCHC (hiperkromi), yanıklarda ve daha nadir bir konjenital bozukluk olan herediter (kalıtsal) sferositoz gibi hemoglobinin eritrosit içinde anormal derecede yoğunlaştığı durumlarda görülür.
MCHC Normal Aralığı :
Erkeklerde ve kadınlarda %33 – %37
RDW–SD ve RDW–CV (Eritrosit Dağılım Genişliği)
Eritrosit büyüklüğündeki değişimin hesaplanmasıdır. RDW-CV ve RDW-SD olarak iki farklı değer şeklinde rapor edilir. MCV’den sonra anemilerin ayrımında en faydalı olan ikinci parametredir. Özellikle hipokrom mikrositik anemilerin ayrımında faydalıdır.
TROMBOSİT
Trombositler, aynı zamanda Platelet (Plt) olarak da adlandırılır.
Trombositler kan pıhtılaşmasında ve kanamanın durmasında rol oynarlar. Trombosit sayısı düşükse bu trombositlerin hızla parçalandığı ya da az yapılmakta olduğu anlamına gelir. Her ikisi de kanamanın durmamasına neden olur. Trombosit sayısı yüksekse (trombositoz) bu da fazla üretimi anlamına gelir ki, damar tıkanıklıkları ile sonuçlanabilir.
MPV (Ortalama Trombosit Hacmi)
MPV değeri yüksekse, trombosit yapımının hızlandığı ve trombosit hücrelerinin yapım veya yıkımında sorun olduğunu belirten kan hastalıklarının göstergesidir. MPV değerinin düşüklüğü ise kemik iliğinde trombosit yapımı ile ilgili bir problem olduğuna işaret edebilir.
P_LCR (Büyük Hücreli Trombosit Oranı)
P_LCR düşüklüğü hamilelikte, çok fazla alkol tüketiminde ve B12 eksikliğinde görülebilmektedir. Yüksek P_LCR ise hiperlipemi (kandaki çeşitli yağların gerekenden daha yüksek olması) hastalarında görülebildiği gibi, olası trombositoz’a da neden olabilir.
PDW (Trombosit Dağılım Genişliği)
Trombositlerin büyüklüğüne göre dağılımını gösterir. Diğer parametrelerle birlikte değerlendirildiğinde trombosit fonksiyonları hakkında bilgi verir.
TORCH PANELİ
Torch testleri hamilelik esnasında bebeğe geçerek ona zarar verebilecek olan mikropların tespiti için yapılmaktadır. Gebelik sırasında geçirildiğinde düşük veya anomaliye neden olabilen enfeksiyonlardır. Bunların daha önce geçirilip geçirilmediği, gebelik sırasında geçiriliyor olup olmadığı veya hiç karşılaşılmadığı saptanır. Daha önce geçirilip bağışıklık saptanmış ise endişeye gerek yoktur. Bu enfeksiyonlar geçirilmemiş ise gebelik sırasında dikkatli olması hastaya söylenir. Bu testler ya gebeliğin oluşmasından önceki hazırlık döneminde ya da gebeliğin ilk üç ayında yapılır. TORCH kelimesindeki her bir harf, birer mikrobu temsil etmektedir.
T harfi Toksoplazma isimli mikrobu temsil eder. Anne adayı tarafından çiğ et veya kedi pisliği değmiş ve iyi temizlenmemiş gıdaların yenmesi yoluyla ağızdan alınan mikrobik bir hastalıktır. Ege bölgesinde yaşayan insanların yarısından fazlası bu mikropla karşılaşmıştır. Bunun ana sebebi çiğ köfte yeme alışkanlığıdır. Anne adaylarına çiğ et yenilmemesi, meyve sebzelerin iyi yıkanması ve kedilerden uzak durulması öğütlenir. Hamilelik öncesi yapılacak tarama testleri ile hastalığın geçirilmiş olduğu saptanırsa bu hamilelikte bir soruna yol açmaz. Fakat hastalığın henüz aktif halde olduğu saptanırsa hamileliğin tedavi boyunca ertelenmesi istenir. Çünkü aktif enfeksiyon düşüğe yol açabilir.
O harfinin torch içinde olmasının nedeni other kelimesidir. Sakatlıklara neden olabilen diğer mikropları temsil eder. Kabakulak, çocuk felci, su çiçeği, bel soğukluğu ve kızıl hastalığına yol açan mikroplar bu harf ile temsil edilir.
R harfi rubella yani kızamıkçık demektir. Çocukluk hastalıklarından olan rubella, toplumun büyük kısmı farkına varmadan geçirilir. Bu hastalık hamilelik sırasında büyük tehlikeler oluşturur. Gebeliğin ilk üç ayında bu mikrobun anne adayına bulaşması büyük bir oranda sakatlığa veya düşüğe neden olur. Bu mikrop bölgemizde çok yaygın olup bireylerin tamamına yakını çocuklukta geçirir. Önlem olarak hamilelik öncesi kanda rubellanın geçirilip geçirilmediğini gösteren testlere bakılmalı, geçirilmemişse mutlaka aşısı yaptırılmalıdır. Aşı canlı aşı olduğundan, yapılması durumunda üç ay hamile kalınmaması gerekir. Geçirilmiş enfeksiyonun tekrarlama olasılığı yoktur ve hastalık aktif olmadıkça bebekte sorun yaratmaz.
C harfi Sitomegalovirus denen bir mikrobu temsil eder. Ege bölgesinde yaşayan doğurganlık çağındaki kadınların yaklaşık yarısı bu mikroba karşı bağışıklık kazanmış durumdadır. Bu virüs fetusta anomali yapabilir. Bazen hiç belirti de vermeyebilir. Hamilelik öncesi kan testleri ile araştırılması önemlidir. Hastalıkla geçmişte karşılaşılmış olsa da dahi tekrarlayabileceğinden ultrason taramalarında şüphe oluşursa tarama testlerinin tekrarlanması gerekmektedir.
H harfinin Torch kelimesinde yer almasının sebebi Herpes Simpleks tip 2 mikrobudur. Genital lezyonların oluşmasına yol açar. Bu lezyonlarda aktif enfeksiyon varlığı tespit edilir ise sezaryen gerektirir. HSV taramasının hamilelik öncesi yapılması önerilir. Ancak bu mümkün olmamışsa vakit kaybetmeden bakılması gerekir. Çünkü bu virüsün küçük bir olasılıkla da olsa plasenta yoluyla bebeğe geçmesi mümkündür. Ultrason taramalarında da ayrıca bulguların dikkatli değerlendirilmesi önem taşır. Ülkemizde yaygın bir şekilde görülmemektedir.
TORCH Paneli Testleri
- Toxoplazma IgG Antikoru
- Toxoplazma IgM Antikoru
- Rubella IgG Antikoru
- Rubella IgM Antikoru
- MikroalbumiCytomegalovirus(CMV) IgG Antikoru
- MikroalbumiCytomegalovirus(CMV) Igm Antikoru
- Herpes Simplex Virus(HSV) Tip II IgG Antikoru
- Herpes Simplex Virus(HSV) Tip II IgM Antikoru
TİROİD PANELİ
Tiroid, endokrin sistemi oluşturan iç salgı bezlerinden biridir. Beş santimetre uzunluğunda yirmi gram ağırlığındadır. Boynun ön ve yanlarını sararak kelebek şeklinde çift kanatlı bir yapı oluşturur. Tiroidin ana görevi hormon üretmek, depolamak ve bu hormonları kan dolaşımına vererek vücuda yayılmasını sağlamaktır. Beyinde hipofiz bezi tarafından kontrol edilerek TSH olarak adlandırılan hormon tiroit uyarıcı hormondur. Görevi tiroidin hormon üretimini düzenlemektir. Tiroid hormonlarının etkilerinden bazıları, metabolizma hızı, beyin gelişimi, solunum, kalp ve sinir sistemi fonksiyonları, vücut ısısı, kas gücü, cilt kuruluğu, menstruasyon döngüleri, ağırlık ve kolesterol seviyeleridir.
Tiroidin ana görevi, T4 isimli tiroksin ve T3 isimli triiyodotironin yapmaktır. Dört iyon atomu içeren T4 tiroidin salgıladığı temel hormondur. Görevini yerine getirebilmek için bir iyot atomu çıkarılarak T3’e dönüştürülür. Bu işlem genelde T3’ün aktif olduğu dokularda gerçekleştirilir. Üretilen T4 hormonunun miktarı TSH hormonu tarafından kontrol edilir. Hipofizin salgıladığı TSH’ın miktarı, kanda tespit ettiği T4 miktarına bağlıdır. Az miktarda T4 algılarsa, TSH salgılamayı artırarak tiroidin T4 üretimini artırması için uyarır. Eğer T4 miktarı kanda çok miktarda algılanırsa, hipofiz bezi TSH üretmeyi azaltır hatta durdurabilir.
Tiroid rahatsızlığının bazı belirtileri
- Kilo vermede zorluk veya aşırı kilo kaybı
- Kabızlık
- Saç dökülmesi, kaşlarda dökülme
- Gözlerde öne doğru ileri derece büyüme
- Cilt kuruluğu
- Karın şişkinliği
- İştahsızlık
- Yüksek kolesterol
- Horlama başlaması
- Kas ve eklemlerde ağrı
- Çok üşümek, soğuğa tahammülsüzlük
- Yorgunluk, halsizlik, bitkinlik hissi
- Sabahları uyanamama, artan uyku isteği
- Unutkanlık
- Depresyon
- Sık değişen ruh hali
- Uykuya dalmakta güçlük
- Cinsel isteksizlik
- Seste kalınlaşma
- Ellerde titreme
- Sıcağa tahammülsüzlük
- Ağız kuruluğu
- Adet düzensizliği
Tiroid rahatsızlıklarının tanısının konulmasında ki en önemli testler FreeT3, Free T4 ve TSH’dır. Bu hormon sonuçlarının referans değerlerden düşük yada yüksek olması tiroidin iyi çalışmadığını gösterir. Free T3 ve Free T4 sonuçları düşük ise tiroidin az çalıştığı, yüksek ise de tiroidin çok çalıştığı düşünülür. Hamilelerde,doğum kontrol ve östrojen ilacı kullananlarda serbest T3 ve serbest T4 ölçümleri yapılmalıdır.
Tiroid bezi rahatsızlıklarının tespitindeki en önemli testlerden biri TSH’tır. Referans değerlerden düşük çıkan TSH sonucu tiroid bezinin aşırı çalıştığını gösterirken serum TSH düzeyinin normal değerlerden yüksek çıkması ise tiroid in az çalıştığına işaret eder.
Tiroid bezi rahatsızlıklarının tespitinde Anti TPO ve Anti Tg isimli iki antikora da bakılır. Bu antikorların yüksek olması rahatsızlığın bağışıklık sistemi bozukluğuna bağlı otoimmün hastalık olarak ortaya çıktığını gösterir. Otoimmün hastalıklar kendi dokusunu yabancı bir doku olarak algılayıp vücudun antikor üreterek onu yok etmeye çalışması ile ortaya çıkar. Anti Tiroglobulin ve Anti Tiroid Peroksidaz Antikorları tiroid bezine yapışarak hücrelere zarar verir. Anti-TPO ve anti-Tiroglobulin antikorları en çok Haşimato hastalığında yükselir.
TSH-reseptör antikoru, tiroidin aşırı çalışması ile gözlerde büyüme yaparak Basedow hastalığının oluşmasına sebebiyet vererek kanda yükselebilmektedir.
Tiroglobulin testi ameliyat olarak tiroidi tamamen alınan kanserli hastaların takibinde kullanılır. Tiroglobulin sonucunun yükselmesi kanserin tekrarladığına işaret eder.
Kalsitonin testiyle nodülü olan kişilerin teşhisi ve izlenmesinde kullanılır. Nodülü olan kişilerde Kalsitonin düzeyi yüksek ise kanser şüphesi artar ve ilave testler istenir.
Tiroid Paneli testleri
- TSH
- Free T3
- Free T4
- Total T3
- Total T4
- Tiroglobulin
- Anti Tg (Antin Tiroglobulin Antikoru)
- Anti TPO (Anti Tiroid Peroksidaz Antikoru)
- TRAK (TSH Reseptör Antikoru)
- Kalsitonin
Yapılacak bu testler bize bezin fonksiyonunu (hipertiroidi, hipotiroidi ve ötiroidi) tanımlamada yardımcı olmaktadır. Gebelik, yenidoğan ve yaşlılık dönemlerinde testlerinin değerlendirilerek hormon bozukluklarının bu gruptakilerin sağlığını etkileyip ciddi problemlere yol açmasından dolayı önem teşkil etmektedir.
ROMATOLOJİ PANELİ
Romatoloji kas, eklem ve iskelet sistemine rahatsızlık veren hastalıkları inceleyen bilim dalıdır ve iç hastalıkları ana bilim dalının içerisinde yer alır. Romatizma rahatsızlıkları sadece bu sistemlerle sınırlı kalmayıp vücuttaki diğer organ ve sistemlere de etki edebilir. Romatizma kelimesi Yunan kökenli kelime olup eklemlerdeki rahatsızlık veren sıvıların birikmesi anlamında kullanılmıştır. Romatizmal hastalıklar milattan önce eski tarihlerde de bilinmesine rağmen hastalıkla ilgili detaylı bilgilere yirminci yüzyılda romatoloji bilim dalının gelişmesiyle ulaşılmıştır.
Romatizmal rahatsızlıklarının belirtileri
- Eklem ağrıları, şişlikler ve hareket güçlüğü
- Özelikle sabahları eklemlerde sertlik
- Sabahları daha şiddetli hissedilen eklem ağrıları
- Soğuk havalarda el parmaklarında morarma
- Cilt altında beze oluşumu
- Güneş altında ciltte hassaslık ve yaraların gözlenmesi
- Hareketlerin kısıtlanması, merdiven inip çıkarken zorlanma
- Oturup kalkarken güçlük
- Ağız içlerinde veya genital bölgelerde yara oluşumu
- Göz iltihapları
- Nedensiz ve sıklıkla yaşanan karın ağrısı
- Ağız ve göz kurulup
- Sebepsiz ateş
- Kilo verme
- Deri döküntüleri
Sıklıkla yaşanan şikayetler bunlar olsa da hiçbir belirti vermeden de vücutta varlığını devam ettirebilir. Romatizmal rahatsızlıklar genetik olabildiği gibi çevresel yani bazı mikrop veya kimyasallarla temas neticesinde yada fiziksel şartların etkisi yani yaş ve hormonların etkisiyle de ortaya çıkabilir.
Romatizmal rahatsızlıkların tedavisi
İltihapsız romatizmal rahatsızlıklarda kortizon içermeyen ilaçlar sıklıkla kullanılır. Romatoloji bölümüne ilaveten bu hastalıkların tedavisinde ortopedi veya fizik tedavi uzmanlarından da yardım alınarak tedavi yapılabilir. İltihaplı romatizmal hastalıkların tedavisi mümkün olsa da bazı hastalarda tekrarlayan alevlenmeler görülebilir. Bu durumlarda hastanın hekimiyle yaşadığı tüm şikayetleri paylaşması ve düzenli bir şekilde kontrollere devam etmesi gerekmektedir. Romatizmal hastalıklar çoğunlukla yaşam kalitesini düşüren şikayetlere sebep olduğundan erken teşhis ve uygun tedavi ile oluşabilecek organ hasarlarının önüne geçilebilir. İltihaplı romatizmal hastalıklarda kortizonlu ilaçlar tercih edilmektedir.
Romatoloji Paneli
Romatizmal hastalıkların araştırılmasında(romatoid artrit, lupus, skleroderma, mikst konnektif doku hastalığı, sjögren gibi) kullanılan testlerdir. Klinik bulgularınıza göre hekiminizce tek tek veya panel olarak talep edilebilir.
- RF
- Anti CCP
- Anti dsDNA
- ANA
- ENA profili
- Kompleman C3
- CRP
- Sedimantasyon hızı
Bu testler hem hastalığın tanısında hem de tedavisinde sıklıkla istenen testlerdir. Romatoloji paneliyle ilgili detaylı bilgi almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.
KOLON KANSERİ PANELİ
Sindirim sisteminin en son kısmında yer alan Kalın bağırsak, İnce bağırsaktan sonra gelen organdır. Kalın bağırsağın en sonda bulunan 20-25 cm’lik son bölümü olan Rektum dışında kalan diğer tüm bölümlerine Kolon ve burada oluşan kansere kolon kanseri denir. Bütün bağırsağı etkileyen kansere de kolorektal kanser denir.
Kolon kanseri, her 20 kişiden 1’inde görülmektedir. Hem erkeklerde hem kadınlarda 3. en sık görülen kanser türüdür. Düzenli hekim kontrolü ve erken tanı ile kanser hücreleri sadece kolon içi ile sınırlı olarak tespit edilebilir. Erken tanı konamaması halinde ise, kanser yakın organlara, lenf bezlerine ve kan dolaşımı yoluyla karaciğer, akciğer ve diğer organlara yayılım gösterebilir. Bu nedenle kolon kanseri tedavisinde en önemli etken erken teşhistir. Sindirim sistemi kanserleri erken evrede saptandığında hastalıktan tamamen kurtulmak mümkündür.
Kolon kanseri her yaşta görülebilir ancak yaş ilerledikçe görülme oranı artar. Ortalama görülme yaşı 65’tir. Ancak değişen yaşam şartları, hareketsiz yaşam ve sağlıksız beslenme kolorektal kanser yaşında düşmeye neden oldu.
KOLOREKTAL KANSERLERDE RİSK FAKTÖRLERİ NELERDİR?
Kolon (kalın bağırsak) kanseri çok sayıda faktörün etkisiyle oluşur. Temel olarak bu faktörleri 2 sınıfta inceleyebiliriz. İlki genetik ikincisi ise çevresel faktörlerdir.
Genetik taşınım, ileri yaş, bağırsak içi hücre tipini bozarak kansere zemin hazırlayabilecek iltihabi bağırsak hastalığının olması (Ülseratif kolit ya da Crohn hastalığı), Tip II Diyabet, bağırsak içinde poliplerin varlığı gibi durumlar kanser gelişme ihtimalini artırabilir.
Öte yandan, değiştirilebilir risk faktörleri grubunda yer alan çevresel etkenlere uygun bir yaşam tarzı belirlenerek sürdürülmesi, kolon kanseri riskini azaltmaktadır. Bu etkenlerin başlıcaları; İşlenmiş ve hayvansal gıdaların aşırı, meyve ve sebzenin ise az tüketilmesi, sigara kullanımı ve hareketsiz yaşam tarzıdır.
Yukarıda yer alan risk faktörlerine sahip olan kişilerin erken yaşlardan itibaren kalın bağırsak ve diğer sindirim sistemi kanser taramalarını yapması gerekir. Ayrıca; yüksek kalorili, yüksek proteinli, liften fakir, kızarmış ve konserve edilmiş yiyecekler bağırsak fonksiyonlarını olumsuz etkiler. Bu nedenle günlük diyette taze sebze ve meyveyle, lifli gıdalara daha fazla yer açılmalı, bol su tüketmeye ve spor yapmaya özen gösterilmelidir.
KALIN BAĞIRSAK KANSERİNİN BELİRTİLERİ
Kolon Kanseri bağırsaktaki konumuna göre farklı belirtiler gösterebilir. Bağırsağın sağ tarafında oluşan kanser ile sol tarafını tutan kanser farklı belirtiler verebilir. Bağırsağın sol tarafında meydana gelen tümör, daha dar bir bölge olması nedeni ile daha çok dışkıda incelme, kanama, dışkı düzeninde değişme gibi şikayetler görülürken, sağ tarafta ise bağırsak daha geniş olduğundan hastada, halsizlik, kansızlık, iştahsızlık ve karın ağrısı gibi belirtiler olmaktadır. Bu bölgede gelişen kanser daha sinsi ve yavaş ilerleyebilir. Ağrılı dışkılama, demir eksikliği anemisi, karında kitle hissi kolon kanseri açısından önemli belirtilerdir. Karın ağrısı ve kilo kaybı genellikle geç dönemde ortaya çıkan belirtilerdir.
Hastalık ilerlemeden kolon kanseri tanısı konulması yaşam şansını büyük ölçüde artırmaktadır. Bu nedenle erken tanı için kolon kanserinin belirtilerini takip etmek çok önemlidir. Doktorunuz sizin ve ailenizin tıbbi geçmişine dayalı olarak gerekli önerilerde bulunacaktır. Taramaya ortalama riske sahip bireylerde 45, daha yüksek risk durumlarında daha erken yaşlarda başlanmalıdır. Tarama için endoskopik yöntemler, gaita ve kan testleri, aile geçmişine göre genetik testler kullanılmaktadır. Kalın bağırsak kanserinin kesin tanısı kolonoskopi ile konur. Varsa tümörden örnek alınarak patolojik inceleme ile kesin kanser tanısı konmuş olur.